Páginas

domingo, 27 de julio de 2014

Ölüme Karşı Yaşamı Talep Edenlerin Adayı Selahattin Demirtaş...



Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru gittiğimiz şu günlerde halkların belleklerine katliamcı, soykırımcı, baskıcı, otoriter, kendisinden olmayanı yok eden, farklı kimliklere, farklı kültürlere, farklı inançlara yaşama hakkı tanımayan, tek tipleştiren iki blok (Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok ve Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok) karşımıza yine 2 seçenekle çıkıyor. AKP adayı başbakan Erdoğan, CHP-MHP-BBP başta olmak üzere yaklaşık 10 partinin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu. İşte egemenler ve onların partileri karşımıza bu iki seçenekle çıkıyor. Türkiye halklarına anlatılmak, söylenmek istenen " Ya ölüme razı olun, Ya sıtmaya... "  Ya kırk katıra razı olun, Ya kırk satıra..."

30 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi bu seçimlerde de sağ 'dan sol 'a, sol 'dan sağa hemen hemen her kesim tarafından halklar Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok veya Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok arasında tercihe zorlanıyor. 30 Mart yerel seçimlerinde Mansur Yavaş 'ta, Mustafa Sarıgül 'de, Lütfü Savaş 'ta birleşenler cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Ekmeleddin İhsanoğlu 'nda birleşiyor. 30 Mart yerel seçimlerinde HDP 'yi AKP ile iş tutmakla vb. söylemleri kullanarak karalamaya çalışan bu çevreler olmuştur. Yine bu çevreler cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Selahattin Demirtaş 'ın ve HDP 'nin defalarca yalanlamasına rağmen ısrarla HDP 'nin ikinci turda AKP 'ye destek vereceğini söyleyerek topluma adeta bir algı operasyonu yapmaktadırlar.

Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok 30 Mart yerel seçim taktiklerini devreye sokarak HDP 'yi, HDP eşbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş 'ı karalamaktadır. Bu nedenle AKP ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurdukları ittifaklar ile aslında daha çok HDP ve Selahattin Demirtaş karşıtlığı hatta düşmanlığı yapmaktadırlar. Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok 'ta malumunuz siyasi partileri şeytanlaştırdığı gibi kendisine oy vermeyen herkesi de şeytanlaştırıyor. Örneğin Erdoğan geçtiğimiz günlerde HDP 'nin mecliste yer almaması gerektiğini, yer alamayacağını savunmuştur. Cumartesi günü ise Diyarbakır istasyon meydanındaki mitinginde Selahattin Demirtaş 'a satılmış diyerek saldırganlığını yeni bir boyuta taşımıştır. Aslında mecliste HDP şahsında halkların olmaması gerektiğini ifade etmiş ve Selahattin Demirtaş şahsında da halklara karşı saldırgan tutumunu açıkça ortaya koymuştur.

Gelelim halklar cephesine. " Ya bir yol bulacağız, Ya bir yol açacağız " şiarı ile hareket eden HDP halkları her iki blok 'a da mahkum etmeyerek yeni bir yol açmıştır. Ancak bu yolda yürümek yerine egemenlerin partilerine yedeklenenler olduğunu görmekteyiz. Yine bu kesimler her iki blok arasında çeşitli nedenlerden dolayı tercih yapmak zorunda olduğumuzu söylemektedirler. Gerçekten halklar iki blok arasında bir tercih yapmak zorunda mı ? Tabi ki hayır. Halklar ne Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok adayı Ekmeleddin İhsanoğlu Ne Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok adayı Tayyip Erdoğan arasında bir seçim yapmak zorunda değildir. İki blok adayına da neden oy verilmemesi gerektiğini ve neden iki blok arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığımızı da sol 'dan sağ 'a, sağ 'dan sol 'a bütün kesimlerin anlaması için tarihten bazı kesitler vererek açıklamakta fayda görüyorum.



80 Yıllık Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist Blok Dönemi...



-- Ermeni halkı 1915 'te soykırıma ve sürgüne maruz bırakıldı. Cumhuriyet dönemin de ise Ermenilerin  arazilerine, evlerine, ibadet yerlerine el konuldu. Ermeniler zorla Türkleştirildi veya Müslümanlaştırıldı.

-- 1920 ve 1938 yılları arasında gerçekleşen bütün Kürt isyanları kanlı bir şekilde bastırıldı. Kürt halkına yönelik izlenen Türkleştirme politikaları kapsamında Koçgiri 'de, Ağrı 'da, Zilan 'da, Amed 'de, Dersim 'de çeşitli katliam ve soykırımlar gerçekleştirildi.

-- 1950 'lere gelindiğinde ise gayrimüslimlere karşı bir yönelime girildi. 6 - 7 Eylül 1955 'te de İstanbul 'da yaşayan başta Rum halkı olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip, yağma ve öldürme olayları gerçekleştirildi.

-- 68 'de yükselen Devrimci Gençlik hareketleri 12 Mart 1971 askeri muhtırası ve Balyoz Hareketı ile ezildi. Deniz 'lerin idamını engellemek isteyen Mahir Çayan ve 9 Devrimci genç Kızıldere 'de katledildiler. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ise idam edildi.

-- İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır zindanlarında 90 boyunca süren işkenceler ile katledildi.  Böylece Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok 68 - 73 yılları arasında Devrimci Gençlik hareketlerini kanla bastırmış ve Devrimci öncüler şahsında Devrimci Gençliği imha etmiştir.

-- 1938 'de Dersim 'de yapılan soykırımdan sonra 70 'lerin ikinci yarısında da Maraş 'ta, Çorum 'da Alevilere yönelik çeşitli imha saldırıları geliştirdi. Ve onlarca Alevi katledildi.

-- Kenan Evren öncülüğündeki ordu 12 Eylül 1980 'de yönetime el koydu. Cezaevleri Devrimci gençlerle dolduruldu. Cezaevlerinde işkence ile, insanlık dışı uygulamalar ile binlerce Devrimci katledildi. Onlarcası gözaltında kaybedildi. Diyarbakır cezaevi dünya tarihine geçen işkencelere, onur kırıcı olaylara tanıklık etti.

-- 90 'lar da PKK ile mücadele adı altında Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş çerçevesinde gazeteci, gazete dağıtımcısı çocuklar, iş adamları ve sivil demeden 17 bin faili meçhul cinayet işlendi. 4 bin köy yakıldı. Halk topraklarından zorla göç ettirildi. 2 Mart 1994 'te DEP milletvekilleri meclisten yaka paça gözaltına alındı ve tutsak edildi.

-- Koçgiri 'de, Dersim 'de, Maraş 'ta, Çorum 'da olduğu gibi yine alevi halkı hedeflenmiş nitekim 2 Temmuz 1993 'te Sivas Madımak otelinde aydınlar yakılmıştı. 12 Mart 1995 'te ise İstanbul Gazi Mahallesinde alevi halkına yönelik katliamlar yapıldı.

-- 1996 'da ölüm orucu direnişinde 12 devrimci tutsak hayatını kaybetti.  96 ölüm orucu direnişinden sonra Buca, Ümraniye ve Diyarbakır cezaevlerinde toplam 17 devrimci tutsak devlet tarafından katledildi. 26 Eylül 1999 'da Ulucanlar cezaevinde 10 devrimci tutsak katledildi.

-- F tipi saldırısına, devrimci iradeyi teslim alma girişimlerine karşı 20 Ekim 2000 'de başlayan ölüm orucu eylemi tarihler 19 - 22 Aralık 2000 'i gösterdiğinde yerini " Hayata Dönüş " adı altında yapılan katliam operasyonuna bıraktı. 19 ve 22 Aralık tarihleri arasında içeride ve dışarıda toplam 122 devrimci katledildi.



Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı Blok Dönemi...



-- Muş 'un Şenyayla ilçesi kırsalında 24 Mart 2006 tarihinde 14 HPG gerillası kimyasal silahlarla katledildi. Katledilen 14 HPG gerillasından 6 'sı için Diyarbakır 'da düzenlenen cenaze törenine polisin saldırması sonucu başlayan olaylar bütün bölge illerine yayıldı.

-- 2005 'te Kürt sorunu benim sorunum diyen ve Kürt sorunu ile yüzleşeceklerini belirten Başbakan R. Tayyip Erdoğan olaylar ile ilgili olarak yaptığı konuşmada " Kadında olsa çocukta olsa gereken neyse yapılacak " diyerek polise ve askere talimat vermişti. Alınan talimatla Diyarbakır 'da 5 'i çocuk 10 kişi, Mardin 'de 2 kişi,  Batman 'da 1 kişi, Siirt 'te 1 kişi katledildi. Onlarca kişi yaralandı, gözaltına alındı.

-- Ocak 2007 'de Ermeni yazar ve aydın Hrant Dink İstanbul 'da katledildi. Yine bu dönemde Trabzon 'da Rahip Santoro katledildi. Malatya 'da ise 3 Alman vatandaşı kafaları kesilerek katledildi.

-- 22 Temmuz seçimlerinden zaferle çıkan AKP öncülüğündeki Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok, Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok 'a yönelik olarak tasfiye girişimlerine başladı. Generaller, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, siyasi parti temsilcileri vb. bir çok kişi Ergenekon ve Balyoz davası kapsamında gözaltına alındı ve bir çoğu tutuklandı.

-- 2009 yerel seçimlerinden başarılı bir şekilde çıkan Kürt siyasal hareketi KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarına maruz bırakıldı. Belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, kadro, sempatizan ve taraftarlar olmak üzere 10 bin kişi tutsak edildi.

-- 2011 Temmuz ayında Silvan 'da operasyona çıkan askeri birliğe eylem düzenlenmiş 13 askerin öldürülmüştü. Bu olay bahane edilerek Oslo 'da PKK ile yürütülen görüşmeler kesildi. 27 Temmuz 2011 'de ise Öcalan 'a tecrit uygulanmaya başladı.

-- Yine bu dönem de AKP sözcüleri tarafından PKK 'ye yönelik Sri Lanka modeli uygulanacağı tehditleri savruluyordu. Sonbahar ve kış ayları şehirlerde sivillere karşı, dağlarda PKK 'ye karşı yoğun saldırılar gerçekleştirildi. Roboski de 34 genç savaş uçakları tarafından katledildi. 2012 yılı ise Sri Lanka modeli uygulanmak isteyenlere karşı Devrimci Halk Savaşının başlatıldığı bir yıl oldu.

-- PKK Dersim 'den Karadeniz 'e, Amanoslar 'dan Amed 'e, Botan 'dan Behdinan 'a kadar yoğun bir mücadele içerisine girdi. İstanbul, İzmir gibi şehirlerde de eylemler gerçekleştiriliyordu. PKK Vur kaç yerine vur kal taktiği uyguluyor ve alan hakimiyeti kuruyordu.

-- 12 Eylül 2012 'de ise Öcalan üzerindeki tecrit 'in kaldırılması amacıyla açlık grevleri başlatıldı. Açlık grevi eylemine 10 bin tutsak katıldı. Devrimci Halk Savaşı karşısında sıkışan hükümet ve ordu açlık grevleri ile birlikte tamamen dağıldı.

-- 2012 sonlarında 2013 başlarında Devlet ve Öcalan arasında diyalog sürecinin başladığı bir dönemde Lice 'de Numan Amed 'in 'de içinde bulunduğu 10 HPG gerillası katledildi. Yine 9 Ocak günü ise Fransa 'nın başkenti Paris 'te PKK kurucusu Sakine Cansız, KNK 'li Fidan Doğan, Gençlik üyesi Leyla Şaylemez MİT suikasti ile öldürüldü.

-- 1 Mayıs 'ta Taksim 'e çıkmak isteyen işçilere, emekçilere, öğrencilere polis saldırmış onlarca kişiyi yaralamış ve gözaltına almıştı. AKP 'nin giderek daha fazla otoriterleşmesi, insanların yaşam tarzına müdahale etmesi, yaşam alanları yok etmesine karşı cevap Gezi Parkı direnişi oldu. Direniş ülkeye ve yurt dışına hızla yayıldı.

-- Gezi direnişi, Lice karakol protestoları ve uyuşturucu çetelerine karşı yapılan eylemler sırasında Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik gibi gençler katledildiler.

-- 2013 yılı sonlarında Gever 'de 3 kişi, 2014 'te Meskan dağlarında 1 gerilla, Lice karakol protestolarında 2 kişi katledildi. Lice katliamı protestoları sırasında Mersin 'de 1 kişi, Adana 'da 1 çocuk katledildi. Van Başkale 'de ise bir HPG gerillası infaz edildi.

-- Rojava 'ya düşmanca yaklaşım Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana devam ediyor. Kürtler hak elde edemesin diye El Kaide bağlantılı El Nusra ve diğer grupları, IŞİD gibi gruplar büyütülüp, beslendi. Ve Rojava halkına saldırtıldı.


İşte içinden geçmiş olduğumuz tüm bu süreçler ve yaşadıklarımız her iki blok a da oy vermememiz için yeterlidir. Ve her iki blok arasında tercih yapmak zorunda olmadığımızın da en büyük gerekçesidir. Belleklerimize kazınan bu tarih EZLN lideri Subcomandante Galeano (Marcos) 'un " Kaderimiz öldürmek ya da ölmekti sanki... " söyleminin ne kadar yerinde ve doğru olduğunu bir kez daha bizlere gösterdi. İşte biz Türkiye halklarına da 80 yıl boyunca Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok tarafından ve son 12 yıldır da Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok tarafından tam olarak anlatılmak, söylenmek istenen buydu. Ancak biz biliyorduk ki öldürmek ya da ölmek ne Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Çerkeslerin ne Sunnilerin, Alevilerin, Hristiyanların, Musevilerin, Süryanilerin, Ezidilerin ve ne de dünyada ki diğer halkların kaderi değildir ve olamaz.

Şimdi tüm bu süreçleri de göz önünde bulundurarak bizi her iki blok arasında tercih yapmaya zorlayanlara sormak istiyorum; Kendi celladını kurtarıcısı olarak gören bir toplum olabilir mi ? Ayrıca bu dayatmayı-zorlamayı yapan ve bu tutumları ile egemenlere yedeklendikleri çok bir şekilde anlaşılan bu arkadaşlara Subcomandante Galeano (Marcos) 'un egemenleri tanımlarken kullandığı şu sözünü de hatırlatmak isterim. " Onlar sizi öldürenleri yakalayıp mahkum etseler de, her zaman size baskın yapacak başka birilerini bulacak ve yaşamınızı sonlandıran dehşetli dansı tekrarlayacaklardır "



" Ya başkalarının rehberliğindeki iktidar yolu için kanımızı feda edecektik ya da kalplerimizi ve gözlerimizi kendimize, insanlara, dünya 'ya çevirecektik... "



Sesi boğulduğu için daha az öldürücü olmayan bir savaşın ortasında, bir yıkımın ortasında şöyle diyordu Subcomandante Galeano (Marcos); " Egemenlerin kırmış oldukları ve kırmayı sürdürdükleri yaşam yolunu yeniden inşa etmemiz lazımdı... " İşte bizler de bu nedenle kalplerimizi ve gözlerimizi kendimize, insanlara, dünya 'ya çevirdik. Egemenlerin kırdığı ve kırmayı sürdürdükleri yaşam yolu yeniden inşa etmeye çevirdik. Birincil hedefimiz iktidar değil, yaşamı ve yaşam yolunu yeniden inşa etmektir. Bu yol sadece Türklerin değil,  Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Çerkeslerin, Sunnilerin, Alevilerin, Hristiyanların, Musevilerin, Ezidilerin, Süryanilerin de yoludur. Bu yol işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, gençlerin ve köylülerin de yoludur.

Dolayısıyla bu yol egemenlerin ve partilerinin yolu değildir. HDP 'nin açtığı üçüncü yoldur. Bu nedenle önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri bizlere fırsatlar sunuyor. En büyük fırsat kuşkusuz halkların cumhurbaşkanı adayı ve HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş 'tır. Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde Selahattin Demirtaş yeni yaşam çağrısı yapmıştı. Demirtaş 'ın yaptığı bu çağrı özelde Türkiye halkları genelde ise tüm dünya halkları için bir manifesto niteliği taşımaktadır. Selahattin Demirtaş 'ın yapmış olduğu yeni yaşam çağrısı bana Subcomandante Galeano (Marcos) 'un şu sözünü bir kez daha hatırlattı. " Biz mücadele ediyoruz; ama dünyayı kendimize benzetmek için değil, bu dünyada herkesin yeri olması gerektiğine ve insanlığın mutlu olmaya hakkı olduğuna inandığımız için mücadele ediyoruz… "


Peki Nedir Selahattin Demirtaş 'ın Yeni Yaşam Çağrısı ?


1.) Radikal demokrasidir
2.) Barışa İnanmaktır
3.) Adalettir
4.) İnanç Özgürlüğüdür
5.) Yeşildir
6.) Gençtir
7.) Eğitim hakkıdır
8.) Kadındır
9.) Dünya barışıdır
10.) Örgütlenmektir


Yeni Yaşam Çağrısından Bazı Satır Başları...


-- Toplumun üzerindeki otoriter, anti-demokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışı sonlandırılacak.

--  Etnik, dinsel, cinsel ve sınıfsal ayrımcılığın karşısında sesi duyulmayanın, iktidar sahibi olmayanın, güçsüz kılınanın yanında durulacak.

-- Bütün ezilenlerin onurlu yaşam özlemleri gerçekleştirecek. Radikal demokratik adımlarla, köklü değişim yoluna girilecek.

-- " En iyi hükümet en az hükmedendir " şiarına göre hareket eden, devletin küçüldüğü, yurttaşın ve demokrasinin büyüdüğü bir sistemi hedefliyoruz.

-- Devlet, tek bir kişinin ve onun etrafındaki hiyerarşik zümrenin belirlediği esaslarla artık yönetilmeyecek. Halkın devlet yönetimine doğrudan katılımı gerçekleştirilecek.

-- Kadın, Gençlik, Engelliler, İnanç Grupları, Farklı Kimlik ve Kültür Grupları, Çiftçi, İşçi ve Emekçi Meclisleri olacak. Böylece yetkileri arttırılmış bir makam yerine, halkın yetkisinin arttırıldığı bir devlet yönetimi olacak.

-- Sistemin bütün kanalları halkların demokratik iradesine açık hale getirilerek, demokratik bir işleyişe kavuşturulacak. Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu gibi vesayetçi, darbe ürünü yapılarla değil, demokratik kurullarla, güçlendirilmiş yerel yönetimlerle yönetilecek.

-- Türkiye 'nin baştan aşağı topyekün demokratikleşeceği, radikal demokrasinin kökleşeceği bir sistem hedefliyoruz. Her türlü tekçilik son bulacak, yerine çoğulculuk esasına dayalı bir anlayış egemen kılınacaktır.

-- Din ve vicdan özgürlüğünü içselleştirmiş, dini devletin tekelinden kurtaracak ve siyasetin aracı olmaktan çıkaracak, dini inancı olan veya olmayan herkesin eşit yurttaşlık temelinde istediği gibi yaşayabilmesine imkan veren özgürlükçü laiklik geliştirilmelidir.

-- Karnımızı doyuran toprak, kanımızı temizleyen hava, yaşamın kaynağı su ve bu dünyayı paylaştığımız diğer türler. Bugün bunların hepsi için direnmeyi göze alamayanların demokrasiden, adaletten ve insanlık için bir gelecekten bahsetmesine imkan yoktur.

-- Kuracağımız " Cumhur Meclisleri " içerisindeki gençlik meclisleri ile siyasetin ve hayatın her alanında gençliğin aktif katılımı sağlanacak ve gençlerin örgütlenmesinin önündeki  tüm yasal engeller kaldırılacaktır.

-- Farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle öldürülen, baskı gören, dışlanan LGBTİ bireyler sistem tarafından görmezden geliniyor. LGBTİ 'lerin varoluşu suç görülüp, homofobi ve transfobi besleniyor. Yeni yaşamda bütün cinsel kimlikler eşit yurttaşlık haklarıyla, ayrımcılığa uğramadan, hayatın her alanında özgürce onurlu bir varoluş sürdürebilecekler.

-- Türkiye yapısal bir dış politika değişikliğine gitmek zorundadır. Askeri vesayet dönemi Türkiye 'sinin sorunları görmezden gelen dış politika anlayışının yerine, Osmanlı güzellemeleriyle kurgulanmış, bir bölgesel güç olma hevesinin ağır sonuçları ile karşı karşıyayız.

-- Ortadoğu 'da kendisini mezhep çatışmasını körüklemek ve IŞİD gibi örgütlerden medet ummakla var etmeye çalışan Türk dış politikası, Batı 'da neredeyse askıya alınmış AB 'ye üyelik süreci ve duraksamış reformlarla akamete uğramıştır.



" Yaşamı inşa etmeyi seçtik, ama bir savaşın ortasında. Sesi boğulduğu için daha az öldürücü olmayan bir savaşın ortasında… "


" Şüphesiz bu seçimi yapmakla hata ettiğimizi, hayalperest, maceracı olduğumuzu düşünenler vardır ve olacaklardır. Birçok bakımdan bu varsayım doğrudur, ama yaptığımız seçimin ana sebebi, kavga etmekle yok olacak olmamızdı ve halen de böyledir. Ölümü övmek yerine yaşamı geliştirmeyi seçtik. Birbirimize bakarak ve birbirimizi dinleyerek, kendimiz olarak, kendi bütünsel kolektifimiz olarak bu seçimi yaptık. " diyordu Subcomandante Galeano (Marcos). Bu ifadelerin bizim içinde geçerli olduğu kanısındayım. Bu ifadelerden de yola çıkarak diyoruz ki; Egemenlerin kırdıkları ve kırmayı sürdürdükleri yaşam yolunu gelin hep birlikte inşa edelim. Nasıl mı ? Örneğin halkların cumhurbaşkanı adayı ve HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş 'ın yeni yaşam çağrısı etrafında kenetlenelim. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş 'ın da etrafında kenetlenelim.

Yaşamı ve yaşam yolunu yeniden inşa etmek istiyorsak tek seçeneğimiz Selahattin Demirtaş ve yapmış olduğu yeni yaşam çağrısı, önerisidir. Bu cumhurbaşkanlığı seçimleri esasen yaşamı ve yaşam yolunu inşa etmek isteyenler ile 80 yıl boyunca yaşam yolunu kıran Ulusalcı-Milliyetçi-Kemalist blok ve yaşam yolunu 12 yıldır kırmayı sürdüren Türk İslamcı-Milliyetçi-Osmanlıcı blok arasında geçecektir. İki blok her ne kadar ayrı görünüyor olsa da esas itibariyle birdir. Halklar için değil, iktidar için mücadele ediyorlar. Bu iki blok 'a da verilecek her oy bundan önce olduğu gibi bundan sonrada yaşam yolunu kırmaya devam edecektir. Oysa ki Selahattin Demirtaş 'a verilecek her oy ise yaşamı inşa etmeye verilecektir. Yaşam yolunu yeniden inşa etmeye verilecektir. Seçim sizin. Ayrıca unutmayınız ki;


Ölüme karşı yaşamı,
Aşağılama ve hor görüye karşı onuru,
Baskıya karşı isyanı,
Köleliğe karşı özgürlüğü,
Dayatmaya karşı demokrasiyi talep edenlerin adayı Selahattin Demirtaş 'tır…

No hay comentarios.:

Publicar un comentario