Páginas

viernes, 25 de abril de 2014

Latin Amerika Halklarının Birlik Mücadelesinden Kürt Halkının Birlik Mücadelesine... Ve Hendekler...


Latin Amerika halklarının birlik arayışları ile Kürt halkının birlik arayışları arasında her ne kadar farklar olsa da benzerlikleri de içinde barındırıyor. Dolayısıyla Kürt halkının birlik arayışları beni 1800 'lere götürüyor. 1800 'lerin Latin Amerika 'sına götürüyor. Ve bana Venezuela 'nın, Latin Amerika 'nın kurtarıcısı Simon Bolivar 'ı hatırlatıyor. Neden mi ? Bunu anlamak için kısaca Simon Bolivar 'ın hayatını ve mücadelesini hatırlatmak gerekiyor. Çünkü Simon Bolivar her ne kadar özelde ülkesi Veneuzela 'nın kurtuluşu için mücadale etmiş olsa da genelde bütün Latin Amerika 'nın kurtuluşu için mücadele etmiştir. Ama Simon Bolivar bununla da yetinmemiştir. Gelecekte oluşabilecek yeni sömürgecilik tehlikelerine karşı da Latin Amerika halklarının birliğini sağlamaya çalışmıştır.


Simon Bolivar 'ın Hayatı ve Mücadelesi...


Simon Bolivar, oldukça zengin bir ailenin çocuğu olarak 1783 'de Venezuela 'nın başkenti Caracas 'ta doğdu. Ailesi zengin olduğundan dolayı daha çocuk yaşta çocuklarının eğitimi için özel hocalar tutar. Venezuela 'da bir süre eğitim gören Bolivar, daha sonra ise ailesinin İspanyol asıllı olmasından dolayı eğitim ve öğrenimini tamamlayabilmek için ailesi tarafından Madrid 'e gönderilir. Bolivar daha çocukken anne ve babası hayatını kaybeder. Bu durum Bolivar 'ı her ne kadar etkilese de ailesinden kalan miras ile eğitim ve öğrenimine devam eder.

Simon Bolivar, Madrid 'de hukuk, tarih ve dil eğitimi alır. Eğitim ve öğrenimi burada tamamlayan Bolivar bir süre Avrupa 'da dolaştıktan sonra 1801 de Maria Teresa ile evlenerek ülkesi Venezuela 'ya döndü. Ancak Bolivar, eşi Maria Teresa 'nın 1802 'de bir hastalık sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle ülkesinde sadece 2 yıl kalabildi. 1804 'de Avrupa 'ya dönen Bolivar, burada bir çok ülkeyi dolaştı. Avrupa 'da gezdiği bütün ülkelerde eşitlikçi ve özgürlükçü fikirler ile tanıştı. Bu durum Bolivar 'ın İspanyol sömürgeciliğine karşı başlatacağı özgürlük savaşınında habercisiydi. Nitekim Bolivar 1806 'da ülkesi Venezuela 'ya tekrar döndü.


İspanyol Sömürgeciliğine Karşı İlk Bağımsızlık Savaşı...


Simon Bolivar, 1810 ′da General Francisco Miranda 'yı İspanyol sömürgeciliğine karşı başlatılacak bağımsızlık savaşı için ikna eder. Simon Bolivar ve Francisco Miranda 'nın İspanyol sömürgeciliğine karşı başlattığı bağımsızlık savaşında kısa sürecek olan bir başarı kazanır. Bu kısa süreli başarının ardından başkent Caracas 'ta ulusal bir kongre toplanması ve yeni bir anayasanın hazırlanması kararlaştılır. Ulusal kongre toplanıp ve yeni anayasa hazırlandıktan sonra Venezuela 1811 'de bağımsızlık ilan eder.

Ancak bu bağımsızlık İspanyol sömürgeciliğinin hoşuna gitmez. Ve İspanyol sömürgeciliği giderek Venezuela üzerindeki baskısını artırır. Nitekim artan baskı ve saldırılar nedeniyle Francisco Miranda 'da İspanyol sömürgeciliği tarafından yakalanır. Ve Venezuela tekrar İspanyol sömürgeciliğinin denetimine geçer. Bu durum karşında Bolivar ise 1811 'de Curaçao Adasına oradan da bugün Kolombiya sınırları içerisinde yer alan Cartegena 'ya geçer. Ancak bu yenilgi karşısında Bolivar hiç bir zaman pes etmedi. Cartegena 'da bulunduğu dönemde yeni bir bağımsızlık savaşı başlatmak için bazı girişimlerde bulundu.


İspanyol Sömürgeciliğine Karşı İkinci Bağımsızlık Savaşı...


Simon Bolivar, Cartegena 'da 1812 tarihinde yazdığı Cartegana Bildirisi 'ni yayımladı. Sonrasında ise askeri bir birim kurdu ve ikinci bağımsızlık savaşını başlatmak için tekrar Venezuela 'ya döndü. Burada örgütlenme çalışmalarını tamamladıktan sonra İspanyol sömürgeciliğine karşı ikinci bağımsızlık savaşını başlattı. Sömürgecilik güçleri ile kıran kırana süren bir savaştan sonra 1813 'te başkent Caracas 'ı denetime aldı. Ve Venezuela 'da ikinci kez bağımsızlık ilan edildi. Venezuela 'nın ikinci bağımsızlığı da Latin Amerika 'da hüküm sürmekte olan İspanyol sömürgeciliği tarafından tehlikeli olarak görülüyordu.

İspanyol sömürgeciliği bu tehlikeyi ber taraf etmek için Avrupa 'da İngiltere ve İrlanda 'dan destek aldı. Sömürgecilik aldığı bu destekle Venezuela 'ya karşı yeni bir savaş başlattı. Venezuela 'ya karşı başlatılan saldırlarda sömürgecilik güçleri Orinico Vadisi'ni ele geçirdi. İspanyol sömürgeciliğine karşı direnen Bolivar 1819 'da And Dağlarını aşarak, Nueva Granada 'ya geçti. Burada sömürgecilik güçlerini yenilgiye uğrattı. Ve ardından Venezuela ve Nueva Granada 'yı Büyük Kolombiya adı altında birleştirdi. Ancak Bolivar için bu da yetmiyordu. Çünkü Bolivar 'a göre İspanyol sömürgeciliğinin bütün Latin Amerika topraklarından def edilmesi gerekiyordu.


Simon Bolivar 'ın Latin Amerika 'dan İspanyol Sömürgeciliğini Def Etmesi...


Bolivar İspanyol sömürgeciliği altındaki diğer Latin Amerika ülkeleri Ekvador ve Peru 'daki kurtuluşçulara destek verdi. Bu destek kurtuluşçuların sömürgecilik güçleri ile mücadelesinde etkisiz kalıyordu. Bu durumu gören Arjantin ve Şili 'de İspanyol sömürgeciliğini yenilgiye uğratan Jose de San Martin Peru 'nun kurtuluşu için 1820 'de harekete geçer. Ve İspanyol sömürgeciliğini Peru 'dan def etmek için savaş başlatır. Nitekim Jose de San Martin başlattığı savaşta bugün Peru 'nun başkenti olan Lima 'yı ele geçirir ve Peru 'nun bağımsızlığını ilan eder. Kendisini de Peru hükümdarı ilan eder. İspanyol sömürgeciliği ve sömürgecilik yanlıları bu durum karşısında endişelenmeye başlar. Çünkü bu durum İspanyol sömürgeciliğinin giderek Latin Amerika topraklarından def edilmesinin önünü açıyordu.

Ancak İspanyol sömürgeciliği kaybolan egemenliğini tekrar sağlamak için Peru 'ya saldırır ve burada ilerleme kaydeder. Bu ilerlemeyi gören Jose de San Martin, Simon Bolivar 'dan destek talep eder. Ancak Bolivar 'ın görüşleri ile Jose de San Marti 'nin görüşleri arasındaki fark nedeniyle Bolivar, önceleri destek vermez. Çünkü Bolivar cumhuriyeti sistemini savunurken, Jose de San Martin ise monarşiyi savunur. Bu durumda Bolivar 'ın destek vermesini zorlaştıran bir durumdu. Bunun aşılması için iki lider Ekvador Guayaquil 'de bir araya gelir. Ancak bu görüşmelerden bir sonuç alınamaz. Ve bu görüşmeden sonra Jose de San Marti Peru 'dan geri çekilme kararı alır.

Jose de San Martin geri çekilmesinin gerekçesini şöyle açıklar; " bağımsızlığa Bolivar 'ın stratejisi ile daha hizmet edileceğini düşünüyorum. " Bu geri çekilmeden sonra Bolivar İspanyol sömürgeciliğinin Peru 'daki ilerleyişini durdurmak için karşı saldırı başlattı. Bolivar 'ın karşı saldırısı başarı ve ilerleme kaydetmiş nitekim 1824 de Peru 'daki İspanyol sömürgeciliğine son verilmişti. 1825 'de ise Peru 'nun güney illeri birleşerek kurtarıcılarını onurlandırmak amacıyla bir devlet kurdular ve bu devlete de Bolivya adını verdiler. Kısa bir süre sonra sömürgecilik yanlıları tarafından halk arasında bilinçli bir şekilde oluşturulan " Bolivar artık kral oldu " algısı Bolivar 'a karşı yapılacak suikastin habercisiydi. Oluşturulan bu algı sonucu Bolivar 'a yönelik bir suikast gerçekleştirilmek istendi ancak bu suikast başarısızlıkla sonuçlandı.

Bolivar 'ın en büyük amacı Latin Amerika halkalrının, ülkelerinin birlik ve beraberliğini sağlamaktı. Bu nedenle 1826 'da Panama 'da düzenlenen konferansta bu düşüncelerini dile getirdi. Latin Amerika 'da bir birlik ve beraberliğin sağlanması gerektiğini, bununla birlikte ortak askeri güç ve ortak karar mekanizmaları oluşturulmasını önerdi. Ancak bu öneriler katılımcılar tarafından kabul görmedi. Konferans sonrasında Bolivar Kolombiya devlet başkanı seçildi. Bu dönemde eski komutanlardan Paez, Bolivar 'a başkaldırdı. Bu başkaldırıya karşı Bolivar " Bela, kendi silahını kendi halkına karşı kullanan askerdir " dedi. Bolivar Paez 'in başkaldırısına karşı sadece bu sözü söylemekle yetinmedi ayrıca başkanlık yetkilerini de güçlendirdi.

Bu durum karşısında Paez yanlıları 1828 'de başarısızlıkla sonuçlanacak olan bir suikast planladılar. Ve Bolivar 'a yönelik bu suikast de başarısızlıkla sonuçlanır. 1830 'da Büyük Kolombiya 'nın dağılması ve Venezuela 'nın Kolombiya 'dan ayrılması nedeniyle başkanlık görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Büyük Kolombiya 'nın dağılması, Latin Amerika 'daki birlik girişimlerinin de başarısızlıkla sonuçlanmasını beraberinde getirdi. Tüm bu süreç Bolivar 'ın hastalanmasını ve hayatını kaybetmesini de berberinde getirdi. İspanyol sömürgeciliğini Latin Amerika topraklarından def eden Bolivar son nefesinde bile Latin Amerika ülkelerinin birliğe ihtiyacı olduğunu ve bu söylemlerinin gelecekte daha iyi anlaşılacağını haykırıyordu.

Ve en önemlisi tarih Bolivar 'ı haklı çıkardı. Çünkü İspanyol sömürgeciliği gitti, yerine ABD sömürgeciliği geldi. Bununda en büyük nedeni birlik ve beraberliğini oluşturmayan Latin Amerika halklarıdır.


Kürtler Arası Birlik Arayışları...


Paylaşım savaşları sonrasında emperyalist güçler tarafından 4 ülke arasında hem halk olarak hem de coğrafi olarak 4 parçaya ayrıştılan Kürtler özellikle son 40 yıldır yeniden bir diriliş içerisinde. Yaşadıkları 4 parça da on yıllar boyu katliamlara, sosyal, siyasal ve kültürel soykırımlara maruz bırakıldılar. Ama bütün yok etme girişimlerine karşı var olmayı becerdiler. Umutsuzluklar içinde umut olmayı, umut yaratmayı özellikle son 40 yıllık süreçte herkese gösterdiler. İşte PKK ile kendi yoktan var eden Kürt halkı son yıllarda ulusal birliğini sağlamak adına yeni arayışlar içerisine girdi. Ama ne yazık ki Kürtler arası birlik oluşturma çabaları her seferinde çeşitli engeller ile karşılaşıyor.

En büyük engel emperyalist güçler ve bölge devletleridir. Bunların dışında diğer bir engel emperyalist güçlerin Ortadoğu 'daki şubesi gibi çalışmalar yürütmekte olan Güney Kürdistan bölge başkanı Mesud Barzani ve KDP 'sidir. Bu engelleri aşılması Kürtler arası birliğin oluşturulması için defalarca Kürt Ulusal Kongresi toplanması çağrısı yapan PKK lideri Öcalan 'ın bu çağrıları Barzani ve KDP cephesinde karşılık bulmadı. Öcalan 'ın çağrıları İran Kürdistan 'ı Rojhilat 'ta, Suriye Kürdistan 'ı Rojava 'da, Türkiye Kürdistan 'ı Bakur 'da karşılık bulsa da Irak Kürdistan 'ı Başur 'da karşılık bulmuyor. Peki neden ? Barzani ve KDP Öcalan 'ın Kürt Ulusal Kongresinin toplanması çağrısına her defasında PKK 'nin Türkiye ile savaş halinde olduğu bahanesini üreterek cevap verdi.

Ancak 2013 yılında devlet ile Öcalan arasında İmralı 'da başlayan diyolog süreci Barzani 'nin öne sürdüğü bu gerekçeyi tamamen ortadan kaldırdı. Bu dönem de Öcalan emperyalist güçler tarafından Ortadoğu 'nun yeniden dizayn edildiği son yıllarıda göz önüne alarak yeni bir hamle gerçekleştirdi. Kürt Ulusal Kongresinin toplanması çağrısı yaptı. Öcalan 'ın çağrısı buz kez 4 parça da da karışlık buldu. Kongre hazırlık komitesi oluşturuldu. Kongre hazırlık komitesi bazı toplantılar gerçekleştirdi. Gün ve tarih verildi. Ve kongre ileri bir tarihi ertelendi. Ertelemenin başlıca sebepleri arasında kongrede eşbaşkanlık sistemine KDP dahil bazı Kürt partilerinin gerici bakış açısı. Barzani ve KDP 'sinin PKK 'ye ve Öcalan 'a karşı hoşnutsuzluğu ve PKK 'nin izlediği siyaset tarzında hanedanlığını sürdüremeyeceği korkusu.

Ancak yapılması beklenen Kürt Ulusal Kongresinin ertelenmesinin en büyük nedeni kuşkusuz 19 Temmuz Rojava Devrimi ve yarattığı etkidir. Çünkü Rojava Devrimi sisteme ve sitemin yarattığı bütün iktidarlara karşı devrimci bir cevap olmuştur. Bu devrim ile Rojava halkı sitem dışına çıkmış kendi demokratik özerk yaşamını inşa etmeye başlamıştır. Deyim yerindeyse Rojava halkı sistemin uslu çocuğu olmaktan çıkmıştır. Sistem ve sitemin yarattığı iktidarların halklar üzerindeki sömürüsüne baskısına ve geliştirilen bütün sistematik saldırı politikalarına karşı çıkan isyankar çocuk olmuştur. Bu nedenle başta dünya halklarının baş düşmanı ABD ve etkisi altındaki batı bloğu Rojava Devrimini sindirememiştir.

Türkiye 'de Rojava Devrimini sindirememiş nitekim Öcalan ve PKK ile diyalog halinde olmasına rağmen Kürt düşmanlığından vazgeçmemiş ve savaşı Rojava 'ya taşımıştır.
ABD 'nin bölgeki şubesi gibi çalışan Barzani ve KDP 'si de Rojava Devrimini içine sinderemediğini 4 parça Kürdistan halkına ve dostlarına izlediği kirli politikalar ile göstermiştir. Barzani 'de ulusal birlik için bir dönüm noktası olan Rojava 'yı savunmak yerine Türkiye 'nin ve kendisinin çıkarları için PYD ve YPG 'yi itibarsızlaştırmak ve güçsüzleştirmek istedi. Bu nedenle Rojava Devrimine yönelik saldırıların arkasında Türkiye, KDP ve El Kaide dolaylı veya direkt olarak işbirliği yapmıştır. Bunlar iddia olmadığı bir çok alanda bir çok kez belgelendi. Mesela çıkar birliği yapan Türkiye ve Barzani Rojava 'daki bağlantıları El Parti, Azadi ve Yekıti gibi partileri kullandı.

Bu partiler bir çok bölgede Türkiye ve Barzani 'nin çıkarları doğrultusunda El Kaide ve bağlantılı gruplar ile ortak hareket etmiştir. Bazı kürt siyasetçilerinin suikast sonucu öldürülmesinde bu partilerin parmağı vardır. Hatta El Parti üyesi 5 bombacı Afrin'deki özgür basın merkezine yönelik bombalı saldırı hazırlığındayken YPG asayiş güçleri tarafından yakalandı. Yine YPG asayiş güçleri tarafından bu partiye ait esrar tarlaları ele geçirilip imha edildi. Hatta Barzani ve KDP 'si kendileri ile bağlantılı bu partilerin üyelerinden Rojava 'da YPG 'ye karşı ikinci bir askeri güç çıkarmak istedi. Ama YPG Rojava 'da ikinci bir askeri gücün olması kardeş kavgasına yol açar gerekçesi ile reddetti. Tüm bu gelişmeler sonucunda Barzani Semelka sınır kapısını Rojava halkına kapattı. Rojava 'ya yönelik ağır ambargo uygulanmasına bizzat izlediği bu kirli politikalar ile destek vermiş oldu.

Tıl Barak 'ta YPG 39 savaşçısını yine KDP bağlantılı kürt partilerinin ve bazı arap aşiretlerinin El Kaide ile işbirliği sonucu kaybetti. Barzani hanedanlığını kaybetme korkusu ve Türkiye ile çıkar ilişkisini korumak adına da bugünlerde de Rojava 'daki kardeşlerine sınır hattı boyunca çukur kazıyor. Barzani ve KDP 'sinin Kobani 'ye yönelik El Kaide bağlantılı IŞİD tarafından gerçekleştirilen işgal girişiminin hemen ardından sınıra hendek kazmaya başlaması 4 parça Kürdistan halkını en azından 3 parça da yaşayan Kürt halkını çok ciddi bir şekilde düşündürüyor. Yine bu dönem de Barzani ve KDP bununla da yetinmeyerek PYD karşıtı partileri Suriye Kürdistan Demokrat Parti adı altında topladı. Bazı yabancı kanallara da konuşan Barzani Rojava Devrimine saldırdı. Rojava Devriminin öncü partisi PYD 'ye ve öncü askeri gücü YPG 'ye karşı izlediği düşmanca tavırları sergilemekten de geri durmadı.


Kürt Milliyetçilerine, Muhafazakarlarına, Liberallerine Sorular ve Not...


1.) Rojava 'ya ağır tecrit uygulanması Kürt halkının birliğine hizmet edebilir mi ?
2.) Rojava Devrimine karşı ABD ve batı bloğunun, Türkiye 'nin çizgisinde hizalanmak Kürt halkının birliğine hizmet edebilir mi ?
3.) Kardeşlerini savunmak yerine kapısını kapatan Türkiye ve El Kaide ile birlikte kardeşlerinin kanını dökenler Kürt halkının birliğine hizmet edebilir mi ?
4.) Kardeşlerine çukur - hendek kazanlar Kürt halkının birliğine hizmet edebilir mi ?
5.) Rojava devrimini korumak yerine her platformda Rojava devrimine karşı saldırgan bir tutum içerisinde olanlar mı birliğe hizmet edecek ?
6.) Kürt Ulusal Kongresinin toplanması yerine engel olan Barzani ve KDP 'si nasıl birliğe hizmet edecek ?
7.) AKP mitinglerinde Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses ile boy gösteren Barzani ve KDP 'si mi birliğe hizmet edecek ?
8.) Her yıl Newroz 'da davet edilmesine rağmen davete icabet etmeyen ancak AKP kongresine katılan Barzani ve KDP 'si mi birliğe hizmet edecek ?
9.) Barzani ve KDP 'sinin AKP ile " Yaşasın Hendeklerin Birliği " Sloganını nasıl buldunuz ?
10.) Peşmerge güçlerinin 1 Rojava 'lı öldürmesini bazılarını da yaralamasına ne diyorsunuz ?

NOT: Sürekli biz Devrimcilere saldırmaktan vazgeçin... Devrimciler birliğimizin önündeki engeldir safsatasından vazgeçin... Sosyalizm Kürt halkının birliğini engellemek için Türkler tarafından Kürtlere pazarlanmıştır gibi saçma ve akıl dışı söylemlerden vazgeçin... Yahu hadi biz yedi yabancıyız diyelim... Peki kardeşiniz niye size çukur - hendek kazıyor ? Halkların Kardeşliğini savunan bizlere saldırmak yerine " Yaşasın Hendeklerin Kardeşliği " ve " Yaşasın Çıkarların Birliği " diyen Barzani ve KDP 'sine saldırın... Onlardan hesap sorun...


Sonuç...


Sonuç olarak Bakur 'da, Rojhilat 'ta ve Rojava 'da siyasi ve askeri anlamda bir varlık gösteremeyen Barzani ve KDP 'si elindeki son kalesi Başur 'u kaybetme korkusu yaşıyor. Son kalesini korumak ve hanedanlığını sürdürebilmek adına Türkiye ile çıkara dayalı ilişkilerini koruyor ve geliştiriyor. Yani Barzani ve KDP 'sinin öyle Kürt halkının birliğini istediği de yoktur. Eğer öyle olmasaydı Öcalan, Barzani 'nin bütün gerekçelerini ortadan kaldırarak çağrısını yaptığı Kürt Ulusal Kongresinin toplanmasına engel değil yardımcı olurdu. Barzani ve KDP 'si sistemin uslu çocuğu olmaya devam ettikçe Kürt halkı birliğini sağlamayacaktır. Herkes bu gerçeği görmeli ve anlamalıdır. Ayrıca Barzani 'nin kendi halkına, kendi kardeşlerine yönelik işlediği bu ihanet ne ilk ihanettir ne de son ihanet olacaktır...

Öcalan 'da tıpkı Simon Bolivar gibi özelde Kürdistan için genelde de Türkiye ve Ortadoğu halklarının kurtuluşu için çözümler geliştirmeye çalışıyor. Mesela Demokratik Konfederalizm bölge halklarının kurtuluşu için önemli bir model olabilir. Öcalan 'ı güçlendiren de bu misyonudur. Sadece kendi halkının kurtuluşu ve özgürlüğü için değil bütün halkların kurtuluşu ve özgürlüğü için zindanda olmasına rağmen yeni şeyler söylüyor ve temelde mücadele ediyor. Öcalan üstlendiği tarihi sorumluluk nedeniyle Kürtlerin Simon Bolivar 'ı olduğunu ortaya koymuştur. Latin Amerika 'da tarih Simon Bolivar 'ı nasıl haklı çıkardıysa Kürdistan 'da da Öcalan 'ı haklı çıkaracaktır. Kürtler ya parçalı duruşunu giderecek ya da Ortadoğu 'nun yeniden dizayn edildiği şu günlerde yeni sömürgecilik tehlikeleri ile karşı karşıya kalacaktır. Bunun da en büyük nedeni birlik ve beraberliği oluşturmak yerine iktidarını ve hanedanlığını sürdürebilmek isteyen Barzani ve KDP 'si olacaktır.


                                                                                            

sábado, 5 de abril de 2014

Orhan Yılmazkaya Halkların Kurtuluş Kavgasında Yaşıyor..!


Orhan Yılmazkaya 'yı anacağımız şu günlerde kısaca Devrimci geçmişimizden Orhan Yılmazkaya 'ya ve Bostancı direnişine doğru uzanalım...

Türkiye Devrimci Hareketinin 3 Ana dönemi vardır. Birinci dönem 68 ve 73 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönem Devrimci hareketin gelişimi ve gerillacılık faliyetlerininde hayata geçirildiği dönemdir. Bu dönemde geliştirilen Devrimci mücadele kısa bir sürede başarılı olmuş ancak faşist devlet saldırılarını da beraberinde getirmiştir. Nitekim bu dönem faşist devlet tarafından gerçekleştiren saldırılar sonucu Devrimci öncülerimiz katledilmiş ve birinci dönem kapanmıştır...

İkinci dönem 74 ve 80 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönemde bir çok hata yaptık. Devrimci öncülerimizin bize bıraktıkları mücadele mirasını parçalara böldük. Yani fraksiyonlara ayrıldık. Yetmedi asıl düşmanı yani faşizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleyi bıraktık her gün birbirimizle mücadele ettik. Birbirimize aşırı bir şekilde şiddet kullandık. İçinden geçmiş olduğumuz tüm bu süreç beraberinde ikinci dönemi kapatacak olan 12 Eylül faşist askeri cuntasını da beraberinde getirdi. Ve İkinci dönem kapandı...

Üçüncü dönem 80 sonrası ve günümüze kadar gelen dönemdir. Bu dönem Faşist cuntaya karşı irili ufaklı mücadeleler geliştirildi. Faşist cuntanın zindanlarda uyguladığı insanlık dışı uygulamalara karşı Devrimciler bedenlerini silah yaparak cuntaya Devrimci bir cevap verdi. Bu cevap ölüm orucu eylemleri şeklinde oldu. Yine bu dönemde tarih sahnesine çıkan Kürt Özgürlük Hareketi 84 'te sömürgeciliğe karşı ilk kurşununu sıktı. Bu dönem faşist devlet Devrimci hareket üzerindeki baskısını özellikle de Kürt halkı üzerindeki faşist baskısını giderek artırdı.

Devrimci kadrolar ve sempatizanlar sokak ortalarında, hücre evlerinde yargısız infaz ediliyordu. Kürt köyleri devlet tarafından yakılıyor ve boşaltılıyordu. Kürt basın emekçileri, gazete dağıtımcısı çocuklar karanlık sokaklarda enselerine sıkılan tek kurşun ile katlediliyordu. Gazete binaları bombalanıyordu. Kürtler sürgünlere, sokak ortasında işkencelere maruz bırakılıyordu. Devlet faşistlikte sınır tanımıyor zindanlardaki Devrimcilere yönelik yeni saldırlar gerçekleştiriyordu. Devrimci tutsaklar faşist devletin bu saldırılarına karşı ölüm orucu eylemleri gerçekleştirdi.

Ölüm orucu eylemleri karşısında geri adım atan faşist devlet 2000 'lere geldiğimizde yeniden cezaevlerine yöneldi. Faşist devletin F tipi saldırısına karşı Devrimci tutsaklar ölüm orucu eylemlerini başlatarak cevap verdi. Başlatılan ölüm orucu eylemlerine faşist devletin saldırısı sonucu bir çok Devrimci tutsak diri diri yakılarak katledildi. Onlarcası sakat kaldı. Kürt Özgürlük Hareketinin 84 'te başlayan silahlı mücadelesi Türkiye ve Ortadoğu dengelerini değiştirebilecek düzeyde bir gelişmeye doğru hızla ilerliyordu.

Öcalan 'ın tutsak edilmesinden sonra Öcalan 'ın çağrısı ile ateşkes ilan eden PKK uzun süren bu ateşkesi 1 Haziran 2004 hamlesi ile yeni bir süreç başlatarak sona erdirdi. Devlet yeniden var gücü ile PKK 'ye saldırmaya başladı. Ancak PKK eski PKK değildi. Kitleselleşen, gelişen ve her geçen gün daha fazla büyüyen bir hareket haline dönüşmüştü. Türkiye Devrimci Hareketi ise 2000 'lerdeki zindan direnişlerinden sonra tamamen silinmişti. İşte Devrimci Karargah tam olarak böyle bir ortamda Orhan Yılmazkaya ile sahneye çıktı.

Orhan Yılmazkaya, Türkiye Devrimci Hareketinin tamamen yok olduğu, sindirildiği ve üçüncü döneminin kapandığı bu dönemde yönünü özgür Kürdistan dağlarına çevirdi. 2006 yılında özgür Kürdistan dağlarına geçerek burada çeşitli eğitimler aldı. Daha sonra ise Türkiye Devrimci Hareketinin dördüncü dönemini başlatmak için özgür Kürdistan dağlarından ayrıldı. 27 Nisan 2009 günü geldiğinde ise bir çoğumuz Orhan Yılmazkaya 'yı ve Devrimci Karargah 'ı " TV 'lerde " Son Dakika: İstanbul Bostancı 'da Çatışma " haberi geçilmesinin ardından tanıdık. TV 'ler Bostancı çatışmasını canlı yayınlarla veriyordu. Kısa bir süre sonra bir telsiz konuşması yapıldı. Bu telsiz Orhan yoldaşı teslim almak isteyen faşist katiller sürüsünden bir emniyet müdür yardımcısına ait bir telsiz idi...

Ancak Orhan yoldaş kendisini teslim almak isteyen faşist katiller sürüsünü yaralamış ve emniyet müdür yardımcısının telsizini ele geçirmişti. Bu telsiz aracılığı ile dışarıdaki faşist katiller sürüsüne şöyle sesleniyordu;

Bombam çok. Mermim çok. Silahım çok. Son ana kadar savaşacağım..
Polis müdürünü çağıyorum polis müdürünü...
Alınıyor mu sesim ? Alınıyor mu sesim müdür ? Müdür alınıyor mu sesim ?

Ve devam etti konuşması...

Bu kanalı dinleyen basın mensuplarına sesleniyorum... Bu kanalı dinleyen basın mensuplarına sesleniyorum...
Emniyetin kayıtlarına da geçsin... Teslim olmayan bir feda devrimci kuşağının layığı olmaya çalışacağım...
İsmim Orhan Yılmazkaya... İsmim Orhan Yılmazkaya... Devrimci Karargah savaşçısıyım...
Türk ve Kürt halkının mücadelebirliği için savaşıyoruz... İşçilerin, emekçilerin mücadele birliği için savaşıyoruz...
Emperyalizme karşı, faşizme karşı, siyonizme karşı savaşıyoruz...
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm...  Yaşasın hakların kardeşliği... Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği...
Biz düşeceğiz fakat bizden sonra mutlaka bu kavga sürecek...
Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi... Thomas Münzer 'lerden, Şeyh Bedrettin 'lerden bu yana sürdüğü gibi...
Mahir Çayan 'lardan, İbrahim Kaypakkaya 'lardan ve Deniz Gezmiş 'lerden beri sürdüğü gibi...

Halkların direniş ve özgürlük mücadelesi, bu direniş geleneğini her dönem kendi şahsında somutlaştıran ve bunu son ana kadar en güçlü bir şekilde temsil eden kişilikleri ortaya çıkarmıştır. Orhan Yılmazkaya 'da bu onurlu kişiliklerden biridir. Demirci Kawa 'dan, Şeyh Bedrettin 'den, Mahir Çayan 'dan aldığı direniş mirasını Deniz Gezmiş 'lerin, Haki Karer 'in, Kemal Pir 'in halkların kardeşliği şiarıyla birleştirerek Devrim ve Sosyalizm mücadelesindeki onurlu yerini alan Orhan Yilmazkaya yoldaş 27 Nisan 2009 tarihinde faşist devletin yüzlerce özel eğitimli polisi karşısında havadan kuşatılmış olmasına ve dört bir tarafı kuşatılmış olmasına rağmen saatlerce çatışarak direnmiş ve halkların kurtuluş kavgasında bayraklaşmıştı...

Orhan yoldaşın Bostancı direnişi Deniz 'lerin, Mahir 'lerin, İbrahim 'lerin ve nice Devrimci 'nin yarattığı direniş geleneğinin bir devamı bir sonucudur. Bu nedenle diyoruz ki; Bu direniş ne ilk ne son olacak..! Kavga sürüyor..!

Orhan Yılmazkaya Halkların Kurtuluş Kavgasında Yaşıyor..!
Kahrolsun Faşizm..! Yaşasın Mücadelemiz..!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm..!

Not: Türkiye Devrimci Hareketi hala dördüncü döneme geçememiştir...