Páginas

jueves, 12 de marzo de 2015

Halklara (2)...





Bu ikinci bir açıklama mektubudur. En azından yine böyle bir ikinci mektup yazmaya girişmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu önce bir bildiri şeklinde olacaktı, ama yine bu biçimi tercih ettik. Çünkü iyi ya da kötü, sizlerle konuştuğumuzda hemen her zaman kişisel bir tonu yeğledik.  

Bizler Rojava halkının erkekleri, kadınları, gençleri, çocukları ve yaşlılarıyız.

Bir önceki mektupta sizlere Ortadoğu denilen bölge de 100 yıl önce emperyalistler tarafından Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeler arasında paylaşılan Kürdistan 'da yaşıyoruz demiştik. Türkiye 'nin doğu ve güneydoğusunda, Iran 'ın batısında, Irak 'ın kuzeyinde ve Suriye 'nin kuzeyinde yaşıyoruz demiştik. Bu mektupta daha çok Kürdistan 'ın en küçük parçası olan Rojava 'dan sesleneceğiz sizlere...
 

Acı Çekiyoruz, Ölüyoruz, Savaşıyoruz, Direniyoruz...


Şimdi iyi bildiğiniz üzere 2011 Mart ayından beri Suriye 'de bir iç savaşın ortasındayız. Bizim için her şey Tunus ile başlayan Yemen, Bahreyn, Libya, Mısır ve Suriye 'ye kadar uzanan ve yine Suriye 'de kitlenen ve ABD ve batı bloğunun da " Arap Baharı " adı verdikleri süreç ile başladı.

Saydığımız bu ülkelerdeki olaylar başta her ne kadar halk hareketleri şeklinde başlamış olsa da ABD ve batı bloğunun dolaylı veya direkt müdahaleleriyle halk hareketleri olmaktan çıkmıştı. Ve Ortadoğu halkları olarak kendimizi önceki yılları da aşan savaşlar ve bitmek bilmeyen kaosun içinde bulduk. Başka bir deyişle Ortadoğu 'nun emperyalist güçler eliyle yeniden dizayn edildiği bir döneme girmiştik.

İşte bizler bu dönemde ya ABD ve batı bloğunun yanında yer alacak ve Ortadoğu 'nun yeniden dizayn edilmesinde birer piyon olarak kullanılacaktık. Ya da Rusya ve İran gibi ülkelerin yanında yer alacak ve bölge devletlerinin anti-demokratik rejimlerinin, diktatörlerinin iktidarını sürdürebilmesi için çalışacaktık.
 

Yaşamı İnşa Etmeyi Seçtik...
 

Bizler yaşamı inşa etmeyi seçtik, ama bir savaşın ortasında. Sesi boğulduğu için daha az öldürücü olmayan bir savaşın ortasında...

Bu nedenle Suriye 'de başkalarının rehberliğindeki iktidar yolu için kanımızı, canımızı feda etmek yerine kalbimizi ve gözlerimizi kendimize, halklara ve dünya 'ya çevirdik. Çünkü biz başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle de rotamızı belirlerken " Ne ABD ve batı bloğu / Ne Rusya ve İran " diyerek belirledik.

Bir başka deyişle egemenlere " Ya bir yol bulacağız Ya bir yol açacağız " demiş olduk. Ve halkları pusula edinen bizler yeni bir yol açtık. Bu yola da üçüncü yol adını verdik. Egemenlerin kırmış oldukları ve kırmayı sürdürdükleri yaşam yolunu yeniden inşa etmemiz lazımdı.

Bu yol yalnızca biz Kürtlerin değil, farklı kimliklerden, farklı kültürlerden, farklı inançlardan gelenlerin, işçilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, gençlerin, işsizlerin, engellilerin, kadınların, LGBT bireylerin ve köylülerin de yoludur. Biliyorduk ki bu yola bağlı olarak iyi olabilecek şeylerde vardı kötü olabilecek şeylerde. Ancak her zaman ki kararlılık, inanç, cesaret ve cüretle doğru bildiğimiz bu yolda yürümeye devam ettik.

Nitekim izlediğimiz bu üçüncü yol da 19 Temmuz 2012 'de Kobané 'de bir devrim süreci başlattık. Bu süreç kısa bir süre sonra tüm Rojava 'ya yayıldı. Yaptığımız bu devrimsel çıkış Suriye üzerinden güç ve iktidar mücadelesi yürüten egemenleri hiç memnun etmedi. Bunun bilincindeydik. Çünkü bu devrimsel çıkış ile sitem dışına çıkarak kendi demokratik özerk yaşamımızı inşa etmeye başladık.

Herkesin kendi rengiyle, kültürüyle, diliyle, kimliğiyle, inancıyla, demokrasiyle, adaletle, özgürlükle ve saygınlıkla var olabileceği ve yaşayabileceği bir model geliştirdik. Bir başka deyişle Temmuz sıcağında yapmış olduğumuz bu çıkış ile sistem ve sitemin yarattığı iktidarlara devrimci bir cevap vermiş olmuşduk.

Ve geçtiğimiz yıl yürütülen uzun tartışmalardan sonra demokratik özerklik sistemin daha görünür kılmak için Rojava 'da kanton sitemini geliştirdik. İlk kanton ilanımız Ciziré bölgesinde gerçekleşti. Ve Ciziré kantonunu egemenlerin Cenevre 2 konferansını topladığı günlerde ve yine tarihteki ilk Kürt devleti olan Mahabad Kürt Cumhuriyeti 'nin kuruluş yıl dönümüne de denk getirip ilan ettik. Bu bizler açısından anlamlı ve önemliydi.

Daha sonra ise sırasıyla Afrin ve Kobané kantonunu ilan ettik. Özelde Kürt halkı genelde ise tüm Rojava halkları olarak egemenlere aslında bu girişimlerimiz ile " biz buradayız ve size rağmen kendi demokratik özerk sistemimizi inşa ediyoruz " demiş olduk. Kurduğumuz her üç kanton 'da da farklı kimlikler, farklı kültürler, farklı inançlar yönetimde ve bütün kademelerde eşit temsiliyet hakkı kazandı.

Ve bugün geldiğimiz nokta itibari ile Rojava kantonları birinci yılını geride bıraktı. Bu 1 yılın bizler açısından nasıl geçtiğini özetleyecek olursak; acı çekerek, ölerek, savaşarak, direnerek geçti diyebiliriz...

Çünkü bölge üzerinde hesapları olan egemenler Temmuz sıcağında Kobané 'de doğan Rojava devrimini sindiremedikleri gibi Rojava devriminin emekleme dönemini de sindirememişlerdir. Ve Rojava devrimini ezmek, tasfiye etmek, teslim alarak kendilerine yedeklemek istemişlerdi.

Bu nedenle Rojava devrimi başından itibaren sistemli olarak egemenler ve onların bölgesel - yerel işbirlikçilerinin yoğun ve sistemli saldırılarına maruz kaldı. Örneğin Kobané kantonu bu 1 yıllık süreç içerisinde 3 kez işgal edilmek istendi. Kobané 'ye yönelik işgal girişimleri IŞİD eliyle yürütüldü.
 

Kobané 'de Kuşatma ve Direniş...
 

2014 'ün Nisan ayında IŞİD 'in Kobané 'ye yönelik işgal harekatına maruz kaldık. IŞİD kenti yoğun bir kuşatmaya almıştı. Bu dönemde 2013 yılından beri " Çözüm süreci " yürüttüğümüz faşist TC devleti bizi ve devrimimizi boğdurmak için sınır boyunca hendekler kazmaya başladı. Bu normaldi. Çünkü faşist TC devleti Rojava 'da kazanmış olduğumuz tarihsel kazanımları yok etmek için çalışıyordu.

Ancak normal olmayan ve anlamakta güçlük çektiğimiz Barzani ve KDP 'sinin Rojava sınıra hendek kazıyor olmasıydı. Başka bir deyişle kardeşin kardeşe hendek kazıyor olmasıydı. IŞİD ise tüm bu hengame içinde var gücüyle Kobané 'ye saldırıyordu. Ancak faşist ablukayı ve saldırı dalgasını YPG / YPJ savaşçılarının devrimci direnişi ile püskürttük.

Haziran ayında IŞİD Musul 'u işgal edince bütün Ortadoğu dengeleri sarsıldı. Bunun Rojava 'ya çok sert yansımaları oldu. Bu dönemde herkes tarafından bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde " IŞİD Bağdat 'a ilerliyor " naraları atılıyorken IŞİD Temmuz ayı ortalarına geldiğimizde Kobané 'ye yönelik ikinci kez bir işgal harekatı başlattı. İkinci kez IŞİD 'in işgal harekatına maruz kalıyorduk. İkinci işgal harekatı birinci işgal harekatından daha güçlüydü. Çünkü IŞİD, Musul 'da Irak ordusundan ele geçirdiği askeri araç ve gereçleri kısmi olarak Kobané 'ye kaydırdı.

Yaklaşık bir ay süren şiddetli IŞİD saldırılarını YPG / YPJ savaşçılarının devrimci direnişi ile püskürttük. Ancak IŞİD ikinci işgal harekatında Kobané 'de kısmi bir ilerleme kaydetmiş ve bazı köyler IŞİD İşgali altına girmişti. Bir süre sonra YPG / YPJ savaşçıları IŞİD 'in Kobané 'den tamamen temizlenmesi için devrimci operasyonlara başladı. Ve IŞİD işgali altına giren köyler başlatılan devrimci operasyonlar sonucu özgürleştirildi.

Ağustos ayına geldiğimizde ise IŞİD, Şengal 'e yönelik bir saldırı dalgası başlattı. Barzani 'ye bağlı Peşmerge güçleri de Ezidi halkını korumak yerine bırakıp kaçınca Şengal IŞİD tarafından işgal edildi. Ve IŞİD Ezidi halkına yönelik bir soykırıma girişti. YPG / YPJ güçleri soykırımı engellemek için Rabia sınır kapısından geçerek Şengal dağına uzanan bir hatta insani koridor açmak için IŞİD ile yoğun çatışmalara girdi.

Şiddetli çatışmaların ardından YPG / YPJ güçleri insani koridor açmayı başardı. Ve Ezidi halkını devrimin topraklarına Rojava 'ya nakletti. Daha sonra ise HPG / YJA-STAR güçleri 'de Şengal dağına geçerek Ezidi halkını korumaya aldı. Şengal 'de durdurulan IŞİD, Suriye ‘de Suriye rejim güçlerinin denetiminde bulunan Tabka hava üssüne saldırdı ve burayı ele geçirdi.
 

3. İşgal Harekatı ve Direniş...
 

IŞİD kısa bir süre sonra Kobané 'ye yönelik 3. işgal harekatını başlattı. IŞİD 'in Kobané ‘ye yönelik üçüncü işgal harekatı, birinci ve ikinci işgal harekatından çok daha farklıydı. Çünkü IŞİD Musul 'dan ve Tabka hava üssünden ele geçirdiği bütün askeri cephane ve donanım ile Kobané 'ye saldırıyordu. IŞİD 'in Kobané 'yi 3 cepheden kuşatmaya alması sonucu YPG / YPJ güçleri de ilk olarak sivil halkın can güvenliği sağlamak amacıyla bir çok köyü boşalttı.

Boşaltılan köyler kısa bir süre sonra IŞİD denetimine geçti. Binlerce sivil can güvenliği nedeniyle Suruç 'a geçmek zorunda kaldı. Başta Rojava devrimin baş düşmanı Türkiye olmak üzere, ABD ve batı bloğu Kobané 'nin bir kaç gün içinde düşeceğini tahmin etti. Ancak YPG / YPJ savaşçıları bi an olsun IŞİD saldırıları karşısında direnmekten vazgeçmedi ve IŞİD karanlığına teslim olmadı. Kobané 'nin düşmesini ağızları sulanarak bekleyenlerin hevesleri de kursaklarında kalmış oldu.

IŞİD 'e karşı etkin bir mücadele yürütmek, IŞİD 'i kısa vadede sınırlamak, orta ve uzun vadede de yok etmek için ABD öncülüğünde kurulan koalisyon bir kaç gün içinde düşeceğini tahmin ediyordu. Ama öyle olmadı. Kobané 3 cepheden kuşatılmasına, IŞİD tarafından yoğun teknolojik silahların da kullanılmasına rağmen düşmedi. Ve dünyanın egemenleri Stalingrad ve Vietnam 'dan sonra insan gücüne dayanarak kendi tarihini canlarıyla, kanlarıyla yazan bir halkın yükselişine ve sembolleşen bir kente tanıklık ediyordu.

Tabi ABD öncülüğündeki koalisyon Kobané direnişini izlemeye devam etti. IŞİD 15 Eylül itibariyle Kobané 'ye yönelik 3 cepheden başlattığı işgal harekatında ilerlemeye devam edince Kobané 'de katliam riski ortaya çıktı. Kobané 'deki gelişmeleri yakından takip eden Kürt halkı ve dostları yer yer sokaklara dökülmeye başlamıştı.

6 Ekim akşamı HDP MYK 'sının devam ettiği saatlerde Kobané 'den acil kodu ile imdat çağrısı alan HDP Kürt halkına ve demokrasi güçlerine örgütlü oldukları her yerde Kobané 'yi sahiplenme ve katliam riskine dikkat çekmek amacıyla eylemsellikler geliştirme çağrısı yaptı. Bu çağrı ile birlikte zaten sokaklarda olan Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin eylemleri zirve yaptı.
 

Kobané Şahsında Sembolleşen Bir Halk ve Bir Hareket...
 

Subcomandante İnsurgente Galeano 'nun da EZLN ve Zapatista mücadelesini anlatırken dediği gibi; " Sürdürdüğümüz savaş bize yakınlardan ve uzaklardan özenli ve cömert kulaklar ve kalplerce işitilme ayrıcalığını tanıdı... " Evet aynen öyle oldu. Çünkü;

6-7-8-9 Ekim günleri İstanbul 'dan İzmir 'e, Ankara 'ya, Hopa 'ya, Antakya 'dan Mersin 'e, Adana 'ya,  Amed 'den Serhat 'a, Botan 'a...

Fransa 'dan Almanya 'ya, İsviçre 'ye, İtalya 'ya, Avusturya 'ya. Danimarka 'dan, İspanya 'ya, Avusturalya 'ya, Afganistan 'a...

Bask ülkesinden Galizia 'ya, Catalunya 'ya, Arjantin 'e, Meksika 'ya, Honduras 'a, Ekvador 'a kadar...

Türkiye ve dünyanın her yerinde de kitlesel eylem yapıldı.Bir şeyler eksikti ve halen de eksik, ama başkalarının dikkatini çekmeyi becermiştik.

Hal böyle olunca dünya dengeleri değişmeye başladı. Birde buna Türkiye ve Kürdistan 'daki 6-7-8 Ekim Devrimci halk serhıldanlarının yarattığı sonuçlar eklenince ABD öncülüğündeki koalisyon teşhir oldu ve harekete geçmek zorunda kaldı. Ve Kobané 'deki IŞİD hedefleri ABD öncülüğündeki savaş uçaklarınca vurulmaya başlandı. Daha sonra ise YPG / YPJ savaşçıları Türkiye, Kürdistan ve dünyadan aldığı destekle IŞİD 'i yavaş yavaş geriletmeye başladı.

Direnişin 134. günü IŞİD, Kobané kent merkezinden sökülüp atıldı. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla YPG / YPJ savaşçılarının öncülüğünde devam etmekte olan direniş IŞİD işgali altındaki köyleri özgürleştirme operasyonları ile devam ediyor. Savaşçılar başarılı bir şekilde ilerlemeye devam ediyor.
 

Kobané ve Rojava Etrafında Kenetlenenlere Teşekkür...
 

Hilesiz, ihanetsiz, iki yüzlülükten, yalanlardan uzak herkese,

Kadınlara,

Bize yardım eden, bize eşlik eden ve pek çok kez acılarımızı ve adımlarımızı paylaşan tüm kızlara, yeni yetmelere, genç kadınlara ve ihtiyarlara,

Bize yardım edip bizimle yürüyen, Türkiye 'li ya da başka ülkelerden olanlara,

Sözümüze kulak verenlere ve sözlerini bizden esirgemeyenlere,

Yuvasını, yüreğini bizlere açanlara,

Saygınlıkla direnenlere ve direnmeyi sürdürenlere,

Yer yüzünün bizim oluşturduğumuz rengini yükseklere taşıyanlara,

Türkiye 'nin, Kürdistan 'ın ve dünyanın genç erkek ve kadınlarına teşekkür ediyoruz...
 
 
Mücadelemiz döneminde çocuk ya da yeni yetme olup, kulaklarını ve gözlerini kapatmadan soyluca büyüyenlere,

Gelip saygın yoksulluğumuz, mücadelemiz, umudumuz ve çılgın girişimlerimizle günlerini, haftalarını, aylarını, yıllarını paylaşmayı seçenlere,

Yağmur, kar, çamur, soğuk demeden sınırda nöbet tutanlara,
 
Eşcinsellere, lezbiyenlere, transseksüellere, cinsiyet-ötesi kişilere ve " kendi tarzındaki herkese " teşekkür ediyoruz...
 
 
Gizlenmenin bir kusur olmadığı bilinciyle farklılığa saygı mücadelelerini bizimle paylaşanlara,

Cesaretin testosteronla hiç mi hiç ilişkisi olmadığını gösterenlere,

Ve bizlere tekrar tekrar aldığımız saygınlık ve soyluluk derslerinin en güzellerinden bazılarını verenlere,

Türkiye 'den ve dünyadan mücadelemize omuz veren aydınlara, sanatçılara, bilim insanlarına teşekkür ediyoruz...
 
Sizlere hep kulak verdiğimizi ve görüşlerinizi paylaşmadığımız zamanlarda dahi sizleri saygı ve dikkatle dinlediğimizi, taşıdığınız ışıktan bir şeylerin karanlık yollarımızı aydınlatmada yardımcı olduğunu zaten biliyorsunuz.
 

Sterk TV, Ronahi TV, Med Nuçe TV 'ye, Hayat TV, İMC TV 'ye,

Gördüklerini ve duyduklarını tüm dünyaya hakikate bağlı kalarak duyuranlara,

Seslerimize ve yolumuza, onları çarpıtmaksızın saygı gösteren dürüst basın emekçilerine ve saygın medyaya teşekkür ediyoruz.

MLSPB-DC, MLKP, Birleşik Özgürlük Güçleri, TKP-Kıvılcım, TKP-ML TİKKO ve Devrimci Karargah savaşçılarına teşekkür ediyoruz.
 
 
Ve kimseyi ihmal etmeden, dürüstçe ve içtenlikle bize yardımcı olan herkese teşekkür ediyoruz.

Yürekten yüreğe, her şey için teşekkürler...



Hüseyin Mahir

06.03.2015



DC 'den Alıntı...

No hay comentarios.:

Publicar un comentario