Páginas

sábado, 15 de febrero de 2014

Simon Bolivar 'ın İzinde Bir Devrimci... Chávez Sonrası Venezuela ve Son Olaylar...


Simon Bolivar 'ın İzinde Bir Devrimci...

Chávez, 28 Temmuz 1954 tarihinde Venezuela'nın Sabaneta kentinde işçi sınıfı bir ailenin yani bir Öğretmen olan Hugo de los Reyes Chávez ve Elena Frias de Chávez 'in oğlu olarak dünyaya geldi. Yedi yaşından itibaren Venezuela askeri akademisinde eğitim gördü ve 1975 yılında derece ile mezun oldu. Chávez, on yedi yıl boyunca ordu da paraşüt subayı olarak görev yaptı. Ancak Chávez İspanyol sömürgeciliğine karşı Venezuela ve Latin Amerika kurtuluşu ve birliği için mücadele eden Simon Bolivar 'ı kendisine örnek alır. Onun izinden gitmeyi kendisine ilke edinir.

Chávez, İspanyol sömürgeciliğinin kıtadan def edilmesinden sonra, ABD sömürgeciliğinin etkisi altına girmiş olmasını kendisine sindiremiyordu. Chávez, ülkesi Venezuela 'da ve diğer Latin Amerika ülkelerindeki ABD varlığından ve özellikle de Latin Amerika 'daki yöneticilerin ABD yanlısı politikalar izlemesi nedeniyle oldukça rahatsız oluyordu. Chávez ordu 'da görevde bulunduğu dönem de ülkesinin içinde bulunduğu durumu ve ülkesinin politik sistemini sert bir şekilde eleştirmiş, sonrasında ise Movimiento Bolivariano Revolucionario-200 (Bolivarcı Devrimci Hareket-200) adıyla gizli bir oluşum kurmuştu.

ABD 'nin ülkesini denetime alma girişimlerine karşı Chávez Bolivarcı Devrimci Hareket ile 1992 yılında başkan Carlos Andrés Pérez hükümetine karşı darbe girişiminde bulundu. Darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Ve Chávez bu başarısızlık sonucunda şöyle der " Yoldaşlarım, ne yazık ki şu an için hedeflerimize ulaşamadık... " Bu girişimden sonra Chávez tutuklanıp 2 yıl hapis yattı. 2 yıl cezaevinde yattıktan sonra ülkesindeki ABD varlığına son verebilmek için sivil siyasete atıldı. 1997 yılında Bolivarcı-Solcu çizgideki Beşinci Cumhuriyet Hareketi adlı bir parti kurup 1998 seçimlerine girdi.

Yürütttüğü seçim kampanyası boyunca köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak, şehir şehir dolaştı. Ve bu seçimler sonucunda Chávez %58 'lik oy oranıyla devlet başkanı seçildi. 1998 yılında Venezüela devlet başkanı seçilen Chávez, bu süre içerisinde Venezuela devlet yapısında bazı değişikliklere gitti. Bu dönemde yeni bir anayasa hazırladı ve halka tanıttı. Chávez, 2000 yılında yeniden başkanlığa seçildi. İkinci başkanlık döneminde Bolivarcılık politikalarını hayata geçirmeye başladı. Chávez, komünal konseyler ve işçilerce yönetilen kooperatifler kurarak bir dizi toprak reformunu da hayata geçirdi ve kilit konuma sahip sanayileri kamulaştırdı.

Giderek halkın sempatisini kazanan Chávez 'e karşı 2002 yılında ABD destekli muhalif gruplar tarafından bir darbe yapıldı. Ancak bu darbeye karşı halk sokaklara döküldü. Halk sokaklarda protesto eylemleri düzenleyerek Chávez'i güçlü bir şekilde sahiplendi. Bu süreçte Chávez'i en çok sahiplenen kırsal bölgelerdeki halk kitleleri olmuştu. ABD destekli darbeciler halkın protesto eylemleri karşısında geri adım attı ve iktidarı tekrar Chávez 'e bırakmak zorunda kaldılar. İktidar darbecilerin elinde yalnızca 2 gün yani 48 saat kalabildi. Bu halkın zaferiydi ABD destekli darbeciler yenilgiye uğratılmıştı.

Chávez 4 Aralık 2006 tarihinde Venezuela'da yapılan devlet başkanlığı seçimini tekrar kazandı. Chávez 'in Venezuela'sı artık daha hızlı bir değişim ve dönüşüm içerisine girmeye başlamıştı. Ülkesinin yoksulluk, açlık, cehalet, barınma, çalışma ve kadın hakları gibi sorunların çözümünün kapitalist sistem içinde kalınarak çözülemeyeceğini belirten Chávez, bunun ancak adil, barışçı, eşit, özgürlükçü ve demokratik bir sistem ile mevcut olabileceğini söylüyordu. Chávez, Venezuela halkının kurtuluşunun Sosyalizm 'de olduğunu vurgulamaya başlamıştı. Venezuela 'da radikal değişikliklere giden Chávez, ülkedeki yoksulların hayatlarını iyileştirmeyi hedefleyen çok sayıda projeyi hayata geçirdi.

Barrio Adentro adını verdiği proje ile yüzlerce Küba 'lı doktoru Venezuela 'ya getirerek, ülkenin en yoksul mahallelerinde yeni sağlık ocakları açtı. Ve sağlık alanındaki reformlara hız verdi. Yabancı şirketlerden el konan on binlerce hektarlık toprağı tarım yapmaları için Venezuela 'lı yoksul köylülere dağıttı. Yoksullara yönelik politikaları sadece bunula sınırlı kalmadı. Ayrıca kurmuş olduğu tramvay sistemiyle, başkent Caracas'ın çevresinde bulunan tepelerde yoksulların yaşadığı gecekondular 'daki halkın kent merkezine daha kolay erişebilmesini sağladı. Yani yoksul halkın ulaşım sorunlarını da çözdü. Geliştirdiği halkçı projeler sayesinde ülkesinde yok sayılmış toplumsal kesimlerin, daha görünür hale getirilmesinde önemli bir rol oynadı.

Venezuela muhalefeti Chávez 'in sosyal adaletsizlikle mücadele konusunda attığı adımların ve geliştirdiği halkçı projelerin önemini kabul ediyordu. Ama Chávez'in yoksullar için yapmış olduğu ve geliştirmiş olduğu projeler belli bir kesimi de rahatsız ediyordu. Chávez'in izlemiş olduğu bu politikalara tepki gösterenler zenginler ve orta sınıflardı. Bütün bunlara rağmen Chávez Bolivarcı - Sosyalist politikalarını kararlılıkla hayata geçiriyordu. Chávez 'in Venezuela 'sı artık yoksullara bir ses ve bir kimlik veriyordu. Chávez yürüttüğü politikalar ile aslında şunu dile getiriyordu; " Ya zenginler yoksulların seviyesine inecek, Ya yoksullar zenginlerin seviyesine çıkacak " başka türlü kurtuluş yok.

Venezuela 'da Chávez 'in halkçı politik uygulamaları devam ederken yoksullar - zenginler ve orta sınıflar arasındaki kutuplaşmalar keskinleşiyordu. Chávez 'in sıra dışı tarzı uluslararası politik alanda kendisinden sıkça bahsedilmesine neden oluyordu. Dünya medyası Chávez 'i kendine has çıkışları nedeniyle dikkatle izliyordu. 2006 'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 'nda dönemin ABD başkanı George W. Bush 'tan bir gün sonra konuşmak üzere çıktığı kürsüde " Şeytan dün buradaydı " yorumunda bulunması, 2007 yılında Şili 'de yapılan bir zirve toplantısı sırasındaki tartışmada kendisine " faşist " diyen İspanya kralına " Kes sesini " demesi ve yine dönemin ABD başkanı George W. Bush 'a " Savaş Köpeği " demesi bütün dünya da ve dünya medyasında geniş yankı uyandırmıştı. İsrail 'in Filistin halkına uyguladığı zulme karşı sergilediği tavır ve davranışları, yine Irak işgali sırasındaki tavırları, Chávez 'e dünya çapında " mazlumların dostu " imajı kazandırmıştı.

Chávez, ülkesinde izlediği Bolivarcı - Sosyalist politikalar nedeniyle, ABD karşıtı söylemleri nedeniyle dünyada milyonlarca kişiye ilham kaynağı oluyordu. Latin Amerika 'nın ABD 'nin arka bahçesi olmadığını, olmayacağını ve ABD 'nin Latin Amerika 'yı istediği gibi sömürmesine ve kullanmasına izin vermeyeceğini her fırsatta belirtiyordu. Ve bu temelde bütün Latin Amerika ülkelerinin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmeleri için çalışmalar yürütüyordu.
Chávez 'in Küba, Kuzey Kore, İran, Libya, Belarus ve Suriye gibi ülkeler ile geliştirdiği iyi ilişkiler ve her fırsatta dile getirdiği ABD Karşıtlığı ABD 'yi rahatsız ediyordu. ABD 'nin bölgede izlediği politikalara en büyük darbe Chávez ve Venezuela 'sı tarafından indirilmeye başlanmıştı. Chavez 'in Bolivarcı politikaları ve Latin Amerika birliği için çalışmaları ABD 'nin bölgedeki politikalarının hayata geçmesinin önündeki en büyük engeldi.

Chávez her geçen gün ABD için daha büyük bir tehlike haline geliyordu. Nitekim ABD 'nin diğer Latin ülkeleri liderlerine yönelik uyguladığı ve bulaştırdığı bir virüs sonucu Chávez kanser hastalığına yakalandı ve 5 Mart 2013 Salı günü hayatını kaybetti. Özelde bir kıta, genelde bütün dünya halkları Emperyalizm 'in yenemediği bir efsane İçin, Chávez için Ağlıyordu. Chávez'in kanser hastalığı sonucu yaşamını yitirmesinin ardından zenginlerin ve bazı orta sınıfların mahallerinde " Viva Cáncer " şeklinde yaptığı yazılamalar gözlerden kaçmamıştı. Chávez 'in ölümünün ardından Venezuela 14 Nisan 2013 günü seçime gitme kararı aldı.

Chávez Sonrası Venezuela ve Son Olaylar...

ABD Chávez 'in ölümünün ardından Venezuela üzerindeki planlarını devreye soktu. ABD, Venezuela 'yı denetime alma girişimlerini seçim sürecinde sağ blok adayı H. Capriles 'e verdiği destekle ortaya koydu. ABD destekli H. Capriles 'in öncülüğünü yaptığı sağ blok büyük seçim kampanyaları düzenledi. Hatta yer yer Chávez 'in söylemlerini bile kullandı. ABD destekli sağ blok adayı H. Capriles seçim çalışmalarına karşı, Chávez 'in veliahtı Nicolas Maduro 'da seçim çalışmalarını Bolivarcı, Chavist söylemler ile yürüttü. Nicolas Maduro Chávez 'in ve Bolivar 'ın yolundan bir an olsun dönmeyeceklerini gittiği her yerde halka söylüyordu. Bolivarcı devrimin, Sosyalist devrimin devam edeceğini söylüyordu.

Venezuela Chávez 'in ölümünün ardından ilk seçime 14 Nisan 2013 günü gitti. Chávez 'in partisi PSUV (Birleşik Sosyalist Parti) Nicolas Maduro önderliğinde gittiği seçimlerden zaferle ayrıldı. Ancak PSUV seçimleri az bir farkla kazanmıştı. Bu durum da ABD destekli sağ blok adayı H. Capriles seçimlere hile karıştığı iddiasında bulunmasına yol açtı. H. Capriles bir taraftan seçim kuruluna itirazda bulunurken diğer taraftan da sempatizanlarına sokaklara çıkma çağrısında bulundu. H. Capriles 'in çağrısı ile sokaklara çıkan sağcı faşistler bir çok kamu kuruluşuna saldırdı. Ortalığı savaş alanına çeviren sağcı faşistler sokaklarda Bolivarcı - Chavistler 'e de saldırdı. Seçim sonrasında çıkan gerginlik 7 Bolivarcı - Chavist 'in öldürülmesinin ardından doruğa çıktı.

Bir çok yerde sağcı faşistler ile Bolivarcı - Chavistler çatıştı. Artan gerginlik karşısında Başkan Nicolas Maduro Bolivarcı - Chavistler 'e faşist provokasyona gelmemeleri için sağduyu çağrısında bulundu. ABD destekli H. Capriles sempatizanları da " ABD bizi kurtar " " Obama bize yardım et " şeklinde dövizler hazırlayarak ABD 'den etkili bir destek bekliyorlardı. Ancak ABD Venezuela 'daki şiddet olaylarını kınamakla yetindi. Kısa bir süre sonra da seçim kurulu H. Capriles 'in itirazını reddetti ve seçimlere hile karışmadığını açıkladı. Nicolas Maduro bu dönemde sadece ABD destekli sağcılar ile uğraşmadı. ABD destekçileri eliyle Venezuela 'da yürütülen ekonomik ve psikolojik savaşa karşı da mücadele yürüttü. Ekonomik savaş ABD yanlıları tarafından Venezuela 'da kaos yaratmak amacıyla yürütülüyordu. Buna paralel olarak da toplum içerisinde psikolojik savaş yürütüldü.

Ekonomik ve psikolojik savaş bir boyutu ile amacına ulaşmaya başlamıştı. Nitekim Venezuela 'da halk artan enflasyon oranları, elektrik kesintileri, gıda ve diğer temel ihtiyaçların teminatında sıkıntı yaşamaya başlamıştı. Bu durum halk içerisinde bazı rahatsızlıklara da yol açtı. Nicolas Maduro yürütülen ekonomik savaşa karşı fahiş fiyatlarla beyaz eşya satan dükkanlara el konulması ve beyaz eşyanın kendi esas değerinde satılmasının yolunu açtı. ABD destekli sağ blok ülkede artan suç olayları, artan enflasyon oranları, fahiş fiyatla satış yapan dükkanlara el konulması, gıda ve diğer temel ihtiyaçlarda sıkıntı yaşanmasını kullanarak Nicolas Maduro hükümetini itibarsızlaştırmak istedi. ABD destekli sağ blok ülkede yaşanan sorunların kaynağının hükümetin solcu politikalarının bir sonucu olduğunu iddia etti.

Başkan Nicolas Maduro meclisten ekonomik savaşa karşı özel yetki çıkarması talebinde bulundu. Venezuela meclisi Nicolas Maduro 'ya özel yetki verdi. Bu yetki Nicolas Maduro 'nun Venezuela 'ya, kendisine ve hükümetine karşı yürütülen ekonomik ve psikolojik savaşla mücadele edebilmesinin yolunu açıyordu. ABD destekli sağ blok bu durum karşında da hiç memnun olmadı. Venezuela bu dönemde yeni bir seçime gidiyordu. Venezuela Chávez sonrası ikinci kez seçime gidiyordu. Aralık ayında yapılan yerel seçimlerde PSUV (Birleşik Sosyalist Parti) yine zaferle çıktı. Ancak bu kez büyük şehirlerde fire verdi. PSUV oyların çoğunluğunu kırsal kesimlerden aldı. ABD destekli sağ blok ise bazı büyük şehirlerde başarı kazandı.

Venezuela Chávez sonrasındaki ikinci büyük gerilimini geçtiğimiz günlerdeki " gençlik günü kutlamaları " sırasında yaşadı. Uzun zamandır Venezuela 'yı denetime alma girişimlerini aralıksız sürdüren ABD gençlik günü kutlamalırını fırsat bilerek desteklediği sağcı faşistleri sahaya sürdü. Bu kutlamalar sırasında sağcı faşistler kamu kurum ve kuruluşlarına saldırdı. Çıkan olaylarda biri Bolivarcı - Chavist olmak üzere 3 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı, kamu kurum ve kuruluşlarının büyük zarar gördüğü açıklandı. Venezuela 'daki son olaylarda uluslararası medyanın takındığı tavır rahatsız edici. Şiddetin sorumlusu olan sağcı faşistler masummuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Şili 'deki, Mısır 'daki, İspanya 'daki vb yerlerde daha önce yapılan protesto eylemlerindeki görüntüler sanki Venezuela 'da olmuş gibi gösteriliyor ve böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor.

Ancak uluslararası alanda oluşturulmak istenen bu algı kesinlikle doğru değildir. Öte yandan Nicolas Maduro sağcı faşist şiddete daha fazla göz yummayacaklarını açıkladı. Sonuç olarak ABD destekli sağcı faşistler ülkeyi kaosa sürükleyemeyecek ve bir darbe girişiminde bulunamayacaklardır. Çünkü bu tür girişimler daha önce olduğu gibi Bolivarcı - Chavistler 'i karşısında bulacaktır. Bolivarcı - Chavistler Honduras 'ta ABD destekli askeri darbe ile iktidardan indirilen ve sürgüne gönderilen Manuel Zelaya, Paraguay 'da yarı askeri - yarı sivil darbe ile iktidardan indirilen solcu lider Fernando Lugo ve diğer Latin Amerika ülkeleri üzerinde oynanmış veya oynanmakta olan oyunlardan ders çıkarmalıdır. Çünkü ABD Venezuela üzerindeki planlarından hiç bir zaman vazgeçmeyecektir. Brezilya solunu az da olsa denetimine alan ABD Venezuela solunu da kendi denetimine almak için her türlü politikaya başvuracaktır.





No hay comentarios.:

Publicar un comentario